ELVEDA
- İmre
- 21 Oca 2021
- 4 dakikada okunur
Baştan yaz, ey hayat sen beni
Bir aşk borcun var Öde hayat”
Günay Çoban
Elveda. Ve merhaba hayat. Dolunayla göz göze geldiğimde bu randevuya Ay’ın geleceğini bilmiyordum. İstanbul’un bu muhteşem terasında geçmişe veda için oturmuşken birden beliren dolunay titretti içimi. Nerdeyse üç on yıl önce, yine bu terasta ay göz kırparken bize, yarımdı. Yarım başlamış ömrüm bugünse bir elveda’nın ardından tamam der gibi parlak bir dolunay olarak doğmakta. Oysa ben, gün batımına şahitliğe ve derin bir şükür nefesine gelmiştim. Henüz gün geceyi kucaklamadan masmavi ışıldayan dolunayı gördüğümde “kutluyor ay beni o eşsiz ışığı ile” deyip sarılmadan edemedim kendime. Neye elveda için buradaydım. Dönüşen kendime mi? Yaşanmışlıklara mı? Belki de kayda geçiremediğim her eksiğe her tadılmamış duyguya elveda. Ne tuhaf gelin gibi süzülüyor doğudan göğe. Göz gönül kamaştırıyor. Tüm şehir beni görsün sadece bana baksın der gibi. Tıpkı beyaz gelinler gibi.
Dolunaydan bihaber olduğum gibi bu akşam bu terasa geleceğimi de sabahtan planlamadım. Ayakkabılarımdan başlayarak gözüm kendimi süzdü. Vaktiyle bembeyaz girdiğim bu boğazı seyreden terasa, baştan aşağı simsiyah gelmiştim. Üstelik hiç de adetim üzre olmayarak. Tesadüf yok idiyse içim karanlığı terk ediyordu belki de ironik. Matemim değil düğünüm bugün oysa.
İnsan yola beyaz çıkar. Temiz saf ve hayal dolusu duvakla. Kendini bilmeden, karşındakini hiçç bilmeden ağır bir söz takar ardına. Ömrünü vermek. Nasıl bir taahhüd, dahası kanuni bir bağ ile. Bizi yaradana, diğer insanlara bağlayan hiçbir bağın farkındalığı yeşermeden, resmi bir düğüm atarak benliğine, beyaza bağlanmış gelinlikle. Düşünüyorum aynı terasta aynı manzarada, yok aynı değil tabi karşı yakada yüzlerce yeni bina var neticede. Ve akan su asla aynı değil boğazdan. Zihnimde geziyorum, kapıları açıyorum. Hatırlayamıyorum o gece ki ben koskoca bir ömrü nasıl hayal etmiştim acaba. Etmemiştim galiba. Hayaller sonradan mı gelişmişti? ne istemiştim hayattan? ne vermesini beklemiştim? Sınırlı sonlu ve kısa vadeliymiş galiba hayallerim. Hayat bana vere vere, ala ala yürütmüş benden geleni değil verdiğini kabul ettirmiş. Sürüklediğim tafta etek, tek kadeh chardonay, ağzımın gülmekten ayaklarımın topuklardan acıması gayrı ne hatırlıyorum. Ay’ı. Yağmur yağmasın duamı. Bugün görüşmediğim, görmediğim hayal meyal yüzlerce yüz. Büyük yüzdesi ailelerce davet edilen. Ne için? neye şahitlik eder onca insan? Neresindedirler yüreğimin, hislerimin, umutlarımın. Neden sahte mutluluk sözleri sarf ederler. Oysa ardında yaşanacaklar ve öncesindekiler davetlileri hiç ama hiç ilgilendirmez iken neden o an paylaşılır.

Kahkaha atasım var şu an o insanlar, yaşayanlar tabi, burada olsalar ve benim bu soğukta sıcak yüreğimle şahane bir shiraz eşliğinde zafer kazanmış bir komutan gibi elveda ritüelimi izleseler. Bir nevi zaman içinde zaman görseler. Ancak yalnızım. Kalabalıklarla başlanan yüzlerce sesin gözün birbirine karışmasıyla şen başlayan hikayeyi tek başıma sonluyorum. Kimseyi çağırmadım bu kutlamaya o geceye inat. Hoş o gece yanımda olup da bu gece burada olabilecek kimse de yok. O gün bugün kimler çekildi gitti kimler geldi hayatıma. Ne tuhafsın hayat. Can dediğin kuş olup gidiyor. Sevdan kanatlanıp uçuyor ateşe. Yeni tanışlar giriyor çıkıyor bu yolculukta yan koltuğa. Yolun sonuna doğru bakıyorsun şöfor de benim yolcu da ne yanımda yoldaş, ne önümde rehber. Bir ben bir de yüreğim. Bu gece de bir ben, bir de dolunay. Ha birde deniz. Şehir ışıkları benimle değil. Hikayenin ilk gecesinde ki sahte şenlik gibi şehrin kibirli ışıltısı uzak bana.
Zaman. Zaman geçmiyor aslında. Geçen ömrüm. Ömrüm yürüdü bu zamansız evrende. Biz bu dünyayı vakte odaklar iken onun umuru bile değildi benim sandığım hayatım. Ne o haziran gecesi umuruydu zamanın, ne bu gece yeniden dolunay olan Ay’ın. İki dünya tarihi arasında ne oldu peki. O beyaz yol neden yok oldu yada hiç yok muydu zaten. İnsan büyür, sadece büyür. Büyüdükçe değişir dönüşür. O yola çıkan o genç kız bu kadın değil. Bu kadın o genç kızı çoktan terk etti. Bu yolculuğu da terk etmeyi o vakit akıl etti. O vakit ne vakitti net değilse de elbet bir fikrim var 🙂 Ben bir tek o adamı ve bu akdi terk ettim. Bu aktin her iki tarafını da terk ettim. Ben bir o adamı terk ettim yaşamda. Onun dışında hep terk etti sevdiğim sandıklarım, arkadaş bildiklerim, kardeş bellediklerim. Bir onu terk edebilme cesaretini gösterdim. Onu da beni de orada bir yerlerde, zamanı ne zamandı bilinmez bıraktım. Deri değiştiren sürüngenler misali çıktım o kabuktan ve başka yollara döndüm yüzümü. Yapamazdım, cisimle kalamazdım. Ruhum terk etmişken yuva denilen çatıyı, yalan diyemezdim kendime. Sahtekarlığa sürükleyemezdim zaten kaybolmuş beni. Kendimi bulmam bu akti kaybetmekle mümkündü.
nasibim neydi hayat
Ben beni bilmeden taktım o duvağı. Ben beni bilmeden attım o imzayı, bugün o imzaya resmen döndüğümde ise ne imza kalmış bende, ne ben o benim. Ürperiyor insan. Kendine, ta o güne bakmak sabahından gecesine. Ve o günle vedalaşmak için onlar yıl geçirerek burada oturmak. Ay. Yükseldi mavi hali bembeyaz oldu. Ama çok usul çok nihavent yükseldi. İçme aktı an be an. Onu seyretmekten gözlerim aktı göğsüme. Kızılla sevişen gün geceye vardı. Karşı yakanın ışıkları şıkır şıkır. Geçen tankerler, boğazın suları ve yakamozlar ile sevişte her şeyden habersiz. Şehir ışıkları parlak kıvılcımlar olsa da bana hoş da gelse o ışıkların altı ne acı oysa. Acı, keder, hüzün oldu bu şehir.
Büyütmek için veriyor hayat diğer cinsi ve emanet evlatları. Hepsiyle beraber insan olmayı öğreniyor adem. Acıyor. Ağlıyor. Korkuyor. Siniyor. Düşüyor. Ama hep kalkan kazanıyor bu engebeli yolu. Hep kalktım. Çok düştüm hep kalktım. Her basamakta, her kapıda elveda desem de ardımdakilere yeniden nefeslendim.
Bu terasta kutlanan onlarca andan, ben tek gece nasiplendim. O da tutulamayacak bir sözün başlangıcıymış meğer. Ben başlamakla bitirmişim zaten ömrü. Ama muhteşem iki kanat verdi o söz bana. Kanatlarımla doğdum her gün ve her gün. Yol olamayan yolda, terk ederken yoldaş olmayanı, o iki kanatla uçtum. Uçtum da gökte bulut oldum. Yağdım, indim, çıktım. Yuvam göğsümdeki bulut atlas oldu.
Elveda için, defteri kapamak, elimdeki balonu uçurmak için bu terastayım bu gece. Bana bu vesile ile öğrettiğin, dönüştürdüğün her şey için şükürdeyim. Ben yeni bana “merhaba” demek için buradayım. Siyaha dönen o beyazlığı yeniden aklamak için bu çatıdan veda ediyorum ömrümün yaşanmışlığına.
Merhamet istedim hayat senden. Aşk istedim. Sahip çıkılmak. Güven istedim. Sevmek sevilmek istedim. Arada şehvetle olsa da bitmez şefkatle sarıl istedim. Koru, sar, kolla istedim. Düştüğümde tutan el ol, tuttuğun avucumu öp istedim. Pamuklara sar, notalara koy istedim. Kokla çek içine istedim. Gülmek istedim. Huzur istedim. Çok mu serttim? Çok mu ters, çok mu soğuktum da dokunmadın bana hayat. Ömür verdim, söz verdim yaşlarla yaşlanmak için yaptığım seçim oldurmadı be hayat.
Ben bi oldum da bişeyler eksik kaldı. Yarım.
O yüzden baştan yaz beni hayat. Bana Aşk Borcun Var, Öde Hayat.



Yorumlar