NOSCE TE IPSUM
- İmre
- 19 Kas 2021
- 3 dakikada okunur
“Kendimizle barış yapana kadar dış dünyada asla barış sağlayamayız.”
Dalay Lama
“Kendini bil ”,
γνῶθι σεαυτόν (gnóthi seautón),
Nosce te ipsum,
Conócete a ti mismo,
Connais-toi toi-même,
Conosci te stesso, Temet Nosce.

Modern çağın teolojik, spiritüel ve kişisel gelişim dökümanlarının en rağbet gören kalıplarından “kendini bil”. Antik çağ filozoflarından günümüze taşınan öğreti, insanlığın zor sınavlarından. Beşer / sürüngen beyin / halinden, insan olma basamaklarının en mühimi belki de. Platon, Philebus adlı kitabında Sokratesin “Kendini bil, tanrıların ve evrenin bütün sırlarını bileceksin.” cümlesini yazıya döker. Bize, çağlar ötesine elektronik posta göndermiş gibidir. Bu güçlü buyruk Delphi’deki bir taş anıtın üzerine yazılmış yaklaşık 147 özlü bilgelik sözcüğünden yalnızca biridir. Bu az bilinen özdeyişlerin Yedi Bilge’ye (Lindoslu Kleobulus, Atinalı Solon, Spartalı Quilon, Prieneli Bias, Miletoslu Thales, Midillili Pittacus, Korintli Periander) atfedildiği öngörülüyor. Delphide ki Apollon tapınağı içindeki bu ahlaksal ve gelişsel öğütlerden “nosce te ipsum” un bir slogan gibi günümüze ulaşması ise yine Platon’un Protagoras (343b ) diyaloğunda geçen şu cümlesi. “
Yedi bilge Delphi’de buluştuklarında, Apollo’ya, tapınağı Delfico’da, bilgeliklerinin ilk meyvelerini sunarak öğütlerini yazdırdılar ve
hepsi şu kutsal yazıtı tekrarladılar :
“Kendini bil ve fazla bir şey yok”
Bu emrin yada söylemin ilk sırada yer almasının o günün din dünyasında ise ironik başka bir anlamı vardı. Apollo pek çok vasfı yanında geleceği bilen Tanrı idi. Kahindi. Antik Yunan dünyada 5 adet Apollo’ya adanmış tapınak mevcut. Delphi, Didim, Hieropolis, Rodos ve Delos da yer alan bu tapınakların en güçlü olanı şüphesiz Delphi. Sadece tapınak değil şehirde Apollon’a adanmış ve M.Ö 6,7. yy larda Antik Yunanın kahin şehri olmuştur. 147 öğütten ilki olan “Nosce te ipsum” bu kehanet kentinde geleceği bilmeye açılan kapıyı da işaret ediyordu. Kendini bilen geleceği de bilecekti.
O gün için belki de daha materyalist yada güç ivmesi gibi gözükse de hem madde hem mana anlamda geleceğe ışık yakacağı aşikar. Apollon aynı zamanda ışk tanrısıydı. Güneşti. Kendini aydınlatan geleceği de aydınlatabilirdi pekala. Güce servete de kavuşabilir, Tapınak rahibi de olabilirdi. Tarihte hiç bir filozof yoktur ki antik çağ filozoflarından etkilenmesin. Düşünen her insan insanlığın ilk sorgulamalarını aşa aşa kendinde yeni sorgular açmıyor mu? İster görünen alem için ister bilinmeyen sonsuzluk için.
Muhammed Resul’e gelen ilk vahiyin “oku” emrinin de “kendini oku, kendi bilincine, içine dön, kaynağı içinde ara, yaratılışı anla” manasında olduğu neredeyse tüm ilahiyat bilimcilerce kabul edilmiş. İnsanlığın, yaratımı sorgulamaya başladığı ilk an sorduğu “ben kimim?” sorusuna yine düşünen insanca verilen ilk cevap belki de “kendini bil”. Ve içinde tekrar aynı soruya döndürerek zorlayan, sorgulatan. Ben kimim sorgusu, yaratan kim? sorusunu da getiriyor. Lakin kendine bakmaya, özüne dönmeye, anlamaya çalışan insan, dışarıda ki değil içinde ki sonsuz dünyaya adım atabiliyor. Yaradanla bağ kurmaya başlayabiliyor.
Taş’da saklı Can
“O melek o mermer bloğun içinde duruyordu ben sadece çıkardım orada olduğunu biliyordum. ” Michelangelo’nun Davut heykeli için söyledikleri madde boyutta izdüşüm gibi kendini bilmeye. 40 yıl boyunca 6 ton ağırlığı, 6 metreyi bulan boyutuyla bekler mermer blok. Kendini bulmak için 24 yaşına varan Michelangelonun o taşa dokunması gerekir. Rumi’nin “Hamdım piştim yandım” sözü misali. Hamız hepimiz, yontulmamış. İçimizde olanı açığa çıkarmak, ne olduğumuzu, kim olduğumuzu hem mikro hem makro boyutta algılamak çok da kolay değil. Keşke o Davudun mermer bloğu gibi 40 yıl bile beklesek de soyunabilsek. Toplumsal, ailesel, eğitimsel, ahlaki ve coğrafi o kadar çok şeyle örtülüyüz. Önce o örtülerden, o benliğin ördüğü ışıltılı yalan benlerden kurtulmak gerekiyor. Modern dünyanın madde çarkı kendimizi bilmemizi istemiyor. “Maddeye bulanmış hırslarla kendini ve geleceği yok etmeye odaklan” diye uğraşıyor. Işıltılı bir illüzyon ile içimizdeki ışk örtülüyor. İçimiz karanlığa gömülüyor. İnsanın bildiği, kendi sandığı gerçekliği tükeniş üzerine. Tüketiş üzerine.
Kendini bilme savaşında olan tüm kainat gerçekliğinin, tüm varoluş merkezinin peşinde. Hem kendi merkezine yolculukta hem evrene. Ağır sorumluluğu olan bu yolculuğun her adımı, her yol ayrımı, ayrı bir kilit ayrı bir açar. Fıtratdan gelen, yaratımla yüklenen, dünyadaki varoluşla biriken benler içinden “kaynak beni” bulmak ve bilmek. Dengelemek. Hepsiyle barışık ve kontrol eder olmak. Bilince huzurlu olmak da yetmiyor. Bilmenin sorumluluğunu yerine getirmek ise yolculuğun en ağır yanı oluyor. Varsayımsal benlerden soyundunmu kalan varsıl hal, eylem bekliyor. Üstelik hem madde, hem mana dünyada.
Varlık sebebin kendini bilme ile gün yüzüne çıktığında yapılacak tek şey ise kendini gerçeklemek. Yanlış yükleri atmak, eğrileri elemek gerekiyor. Kendinle kaçmadan yüzleşmek, razı olmak, kabul etmek, değiştirmek ve eyleme geçmek. Taşlanan İsa, dışlanan Muhammed, ölüme mahkum edilen Sokrates, diri diri öldürülen Hallacı Mansur, Giordano Bruno. Kendini bilmenin sorumluluğu bedeli ile geliyor.
Dışsal bilişimin içsel dönüşüme ayna tutması ve yolda ruhun bedene yaren olarak uyumu ile kolaylaşıyor. Bilme bedel gerektiriyor. Mücadele, savaşma, birşeylerden vazgeçerken pek çok şeyden taviz vermeme ve arınma ile yol açılıyor.
Işığı yakma ve geleceğimizi aydınlatma yolunda Apollon tapınağının kapısından adım atarken yeniden okuyoruz derin bir nefes ile.
“Kendini bil ve fazla bir şey yok“
nosce te ipsum



Yorumlar