Yüksek Haz
- İmre
- 17 Eyl 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Nis
Kaybolduğum sis miydi, ya da kayıp mıydım?
Sen sandığım, ben miydim? Ben sende kayıptım.
İmre
Sabah. Güneş yükseleli ve yerküreyi ısıtmaya başlayalı bir hayli olmuş. Dünyanın bu yarım küresinde yaz mevsimi sabah 6 ile ışıldıyor. 8.30 da havaya sıcak denilebiliyor. Deniz zaten ılık. Akdenizin tuzu yoğun turkuaz, lacivert, mavi, yeşil denizi kıpırtısız karşılıyor yeni günü. Cam gibi berrak, ipek gibi yumuşak bir görüntü. İncitmekten korkuyorum pürüzü olmayan mavi atlası. Usulca sokuyorum bedenimi başımı, kayar gibi, okşayarak süzülüyorum ılık mücevhere. Dünyanın en güzel cevherine. Zaten beni bekliyormuş gibi kucaklıyor şefkatle. Hava su ve bedenim sanki aynı sıcaklık derecesinde. Tam bir bütünleşme, harmanlanma hali. Bütüne uyum hissi. Salıyorum bedenimi sırt üstü suya. Salınıyorum. Teslimdeyim. Milyarlarca su molekülü beni sarıyor ve taşıyor. Yüksek haz boyutunda salınan su damlacıkları yeni yolcusuna yoldaş olmaya hazırlanıyor.
Sadece gözlerim burnum suyun dışında. Usul usul kabuldeyiz. Deniz sanki onun parçasıymışım gibi taşıyor bedenimi. Hiç bir adalemi kontrol etmiyorum. Ana kucağı dahası ana rahmi gibi deniz. O kadar kıpırtısız, güvenli ve bir o kadar şefkat dolu. İçindeyim. Gözlerim uçsuz gökyüzünü, yeşil dağları tarıyor. Denizin neresinde olduğumu umursamadan süzülüşteyim. Gök, deniz ve ben biriz. Gözlerimden akan tuzlu su denizin tuzuna karışıyor. Akıyor, akıyorrr.. yok olmak bu mu diyorum. Ya da tam tersi gerçekten varım. Varlığım bu yaratımının içindeki varlığa ve hiçliğe şahitde. Dünya saatiyle uzun benim için an olan bu süreçten hıçkıra hıçkıra ağlayarak kıpırtısızlığı terk ediyorum. Yüreğimin atışını tekrar hissederken kaybolduğum deniz değil, bir haz deryası, bir çoşku pınarı, bir mavi çığlık. Hep bu yüksek haz da kalmanın ağırlığını taşıyamayacağımı hissediyorum. O denli aşkın, güçlü ve çok derinn…
Bu ve benzeri anları, aşkın doyumu giderek artan bir çeşitlilik ve sayıda öyle fazla yaşadım ve yaşıyorum ki. Ruhsal, psikolojik, ruhani, spiritürel, bilimsel alanlarda çok farklı ifadelerle kelime buluyor bu hal. Bizi yaradana yaklaştıran, yaratımı hatırlatan bu anlar “haz doruğu” anlar benim dünyamda. Hormonlar ile açıklayan bilim gibi dini terminolojide sayısız kelime üretiyor. Nirvana, vecd, kamil, uluhiyet vs vs. Kelimeler insan çeşitliliği kadar çok olacak. Ama her bir deneyim kendi dünyasında biricik eşsiz olmaya devam edecek. Benim terminolojim yüksek haz. Kaynağı ister beyin, zihin, bilinç, hormon olsun ister Öz’ü bulma yolcuğundaki yürek. Yolda olana güzel tüm amaçlar.
Neden sadece haz değil de yüksek haz. Düşünsel, bilişsel ve hissel dünyamda kendimce oturttuğum oluş kavramları beni bağlar sadece. Bilimsel değil söylediklerim. İnsani ve deneyimsel hislerimin kelam bulma halinden ötesi hiç değil.
Nefs mertebelerinin en temel taşı nefsi emmare denilen emreden nefse uyma hali. Nefs hayatta kalmamızı ve sürdürülebilirliğimizi artıran istekler bütünün en temel ifadesi. Ve içinde hazlar barındıran. Özellikle dopamin patlaması yaratan eylemler. Nefse uydukça dopamin salgılar ve hayatta kalırız ve beyin o güçlü dopamini ardı ardına talep ederek canlı tutar insanı, keyifle hayatta kalmasını sağlar. Yani haz’ ları öncelikle hormonlara bağlayabiliriz. Ha keza bilinç ve zihnin teşvik edip büyüttüğü hazlarda sayısız.
Yemek yemek zorundayız mesela. Öncelik bedenin enerjisini sağlamak. Bu yüzden beyin mideye sinyal yolluyor ve midemiz sesle hisle uyaran gönderiyor. İkincisi yemekten zevk almak. Tokluğun getirdiği basit haz. Nefse odaklı. Benim son zamanlarda devamlı yaşamaya çabaladığım ve tamamen yüksek haz moduna ayarladığım yeme eylemi ise farkındalık odaklı. Nerdeyse bir senedir yapay ve paketli hiç bir şey tüketmiyorum. Hayvanın doğal ürettiği, toprağın ata tohumdan bahşettiği nebatla haşrneşirim.
Sofrada tek tek bakıyor teşekkür ediyor ve haz alıyorum damağımda bıraktıkları nefasetten. Ve içimden geçen dışımdan gözyaşlı halim “şu an yediklerim sadece ve sadece saf yaradanın varoluşundan. işlenmemiş, karıştırılmamış, ömrü çok kısa ama verdiği ömür çok uzun olan ham yiyecekler.” Yavaşça ağzıma alıp tüm dişlerimde damağımda dudağımda dilimde hissediyorum. Her hücremde yaşıyor bedenime aldığım yiyecek. Verdiği yüksek haz titretiyor. Aksi tip harala gürele ve hızlı yemeği unuttum neredeyse. Her yeme anı bir ayin. Her sofra şenlik. Yüreğim şende. Yıllarca sessiz ve karanlık bekler tohum. İçindeki canı öyle saklar ki öldü sandığın o kuru minicik çekirdek toprak ve suyla buluştu mu kimi dev bir ağaç kimi yüzlerce yeni tohum veren bitkiler oluverir. Tohumdaki sırrı düşünmek dahi hayret makamı kapısını açar.
Öten her kuşu can kulağıyla dinliyorum, böcekleri izliyorum, ağaçlara sarılmam konuşmam zaten çok eski alışkanlığım. Hepsinin benimle konuştuğuna o denli eminim. Yaradan her yandan her sesle her kokuyla konuşuyorken benim duymamam vefasızlık değil de nedir. Her an her yerden seslenenin görünenin Hak olduğunu bilse insan titrer, kalbinin atışının peşinden koşar. Şahitliğin ve bu sohbetin hazzı … anca tadan bilir.
Hızlıca duş alırken dahi suya her an teşekkürdeyim. Bedenimi arıtması negatif yükümü alması sanki ruhum bedenimden havalanıp dans ediyor. Suyun alemdeki varoluşunu bilse insan aynı şükrü ve raksı yaşamaz mı?
Yavaşla
Mesela Handel’in Sarabandesini bin kez de dinlesem dijital platformlarda ki bu hazzın temeli oluyor. Ancak pek çok uyaran da oluyor algı dünyamızda. Aynı anda çok pencere açıyor zihin. Oysa bir salonda, diğer algılarımı duyularımı yavaşlattığımda sadece sese odaklandığımda, canlı olarak orkestradan dinlediğimde o notalar sanki uçuyor salonun içinde ve ben her birine biniyorum uçan halılar misali. Dönüyorum dönüyorum her nota içimde çalıyor, zihnimin ruhumun ve kalbimin en saklı kıvrımlarında dans ediyor ve ben kanatlanıyorum göz yaşları içinde hazzın doruğu, yaratıma şahitliğin zirvesinde, ben beni kaybediyorum sesin kendisi oluyorum. Ses benim, nota ben, salınan melodi benden akıyor kainata ve kainattan yağıyor bana nuralanur, tüm majör minör sırlı damlalarla. Aynı salonda kaç insan biner o notalara da devri alem yapar bilemem ama ben orada o salonda olmuyorum.
Yine sürdürülebilirlik için yaşadığımız cinsel beraberlikler nefsin emrinde ve libidonun hükmünde oldu mu evet haz. Ama ya diğer bedenle tek olup uçup gitmek bu varsıl dünyadan. Ne ben kendi bedenimdeyim ne O. Kim kimin neresinde, nasıl dokunuyor, yok oluyor. Bedenler kalmıyor tek bir beden varoluşu kutlarcasına zevkin başka boyutunda tek bir bedende tek bir hazzı yaşıyor. Gözümüzden yaşlar boynumuza inerken insan bedenin şahaneliği kutlanıyor. Öz deki gerçek sevgi aşk denilen tutkuyla bedenlenerek akıyor çağlıyor azgın şelaleler durgun nehirler misali. Kaçımıza nasip olur bu vecd hal ile halvetlenmek bilinmez ama yaşayanlar gerçek aşkla yıkananlardır. Gerçek anlamda tek bedene bürünmenin yek olmanın muhteşemliği tadan ten istemez libidosal esaretin basit hazzını.
Temel hazlara tutunup pervane olur isek çevrelerinde yanarız evet ama tatminsizliğin farkında olmayız.. Oysa aynı eylemler tarifsiz bir farkındalık ve özle bir olarak hissedilir yaşanırsa, yanış öyle görkemli öyle ulaşılmaz öyle tarifsiz. Başka bir boyut bu dünyaya ait olmayan hisler, kelimelerin yetersizliğinin dili lal edişi.
Yüksek haz frekansına ulaşmanın hatta orada kalmanın aslında 2 basit formülü var.
Yavaşlamak.
hatta d u r m ak. durmak.
ve fark etmek. farkında olmak.
Belki de dünya var olduğundan beri insanlığın yaşadığı en hızlı zamandayız. Zaman görece hızlı akıyor. hele büyük şehirlerde bu yavaşlamayı becermek ve yavaşlayarak yüksek hazları yaşamak daha bir emek istiyor. Daha da fenası dünyanın en kalabalık ilk 10 şehrinden birinde ise yaşam tam bir vahşi orman izdüşümü. Değerlerin, keyiflerin zamanla yarıştığı ve anda tüketildiği açık cezaevi şehirler. Ve bu kaos da yavaşlamak. Yavaşlayıp tüm duyu organlarını Öz’le bir bütün etmek organla değil özle duyup, görmek hissetmek haz dağlarına sardırıyor insanı.
Sadece dur ve fark et
İNSAN denilen bu eşsiz canlının fıtratında yüksek hazza varma, yaşama potansiyelinin olduğuna inanıyorum. Esaret temel olan hazlarda takılma ile başlıyor. Özgürlük ise temel hazları terketmekle. Eylem aynı gibi görülse de yolun farkındalığı aynı eyleme boyut atlatıyor. Ruhu ve bedeni özgürleştiriyor.
Sokakta rastladığımız bir bebeğin gülüşünde, sonbaharda ayağına takılan sarı kızıl yaprakta, sabah ezanı ertesi öten gece bülbüllerinde, yarin uçuşan saçında, güneşle sevişen mahmur kedilerin yüzünde, sarhoşluk veren ıhlamur çiçeklerinde, tarçınlı elmalı kekin kokusunda, suyun duruluğunda, ay’ın şavkında, denizin tuzunda, bateristin vuruşunda, rüzgarı öpen asma dalında, mey’in bordo renginde, sufinin zikrinde, ressamın samur fırçasında özetle her an her yerde ve her şeyde insan yüreğini yüksek hazza taşıyacak zenginlik çeşitlilik ahenk ve muhteşemlik mevcut.
Sadece
Yavaşlamak
hatta d u r m ak. durmak.
ve fark etmek. farkında olmak. farkında olarak bakmayarak görmek, duymayarak işitmek, özden hissetmek.
Öz’le, Töz’le, Hak’la, Tanrı’yla, Allah’la, Yaratıcıyla BİR olmak. Haz’la Hazların en mukaddesine varmak.
Comments