Ben Sen'im
- İmre
- 27 Mar 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 12 Mar
“ Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki Sen ben misin,
bilmiyorum, ben mi senim. “
Celaleddin Rumi
Hani o meyhane de hiç duymadığın ama ilk kez dinlemene rağmen tanıdık gibi gelen “ o mahur beste çalar müjganla biz ağlaşırdık” şarkısı çalarken; yan masada yaşı geçkince beyin gözlerinde ki buğuyu görmüştün ve sese dikkat kesilip çok da aşina olmadığın Ahmet Kaya olduğunu öğrenip, adama yeniden dikkatlice bakmıştın; işte o gri gözlerdeki buğu bendim.
Hava kapalıydı ama lodos öyle kadife gibi savrulup saçlarına dokunmuştu ya elini saçlarına değdirmiştin de eline değenin saçların değil, lodos olduğu kavrayamamıştın. O lodos bendim oysa.
Sana neden pür dikkat baktığını çözemediğin köpeğin gözlerinin içindeki lekeydim. Önünde oturan ve sarı uçuşan saçlarını topladığı kahve fularının sana doğru yaptığı dalgalanma vardı hani. Sende fulara ve o saçlara dokunma arzusu uyandıran… Fulardaydım oysa ki. Kimi renge bürünmüş toprak, kimi ipliğe giyinmiş renktim.
Güneş kavururken denizi dahi, çığlıkla neşeyle uçmaya üşenen, nefes alabilmek ve serinlemek için ağzını ve kanatlarını denize açan martı vardı, ne yapıyor diye baktığın… kanatların altındaki gölgeye sığınan mavi sineklerdim. Pençesinin altındaki yosundum ben.
Bilmiyordu ya kasımpatlar bundan sonrası kış, Kışın ardı ise bahar. Baharın ardı mis yaz ve ertesi güz yine pat vakti. Sen de bilmiyordun o patların sana benden gülümsediğini. Görmedin. Görmeden geçtiğin için bir pat taç yaprağının süzgünleştiğini.
Güvercin mutluydu ya yumurtladığından oysa az sonra gidecek saksağanın midesine inecek olan o yumurta, berikinin yaşamıydı. Bilmezdin o yuvada olanları seyreden dal parçası olduğumu.
Rakı bardağında süzülen anasondum, bir oğlan çocuğunun teri, bir baletin havlusunun kenarındaki pamuk lifiydim.
Eline alıp tığ ören o köydeki kızı hatırlarsın. Sessiz. Bilmezdi kimse o sessizliğin içinde ki çığlıkları. O kızın çığlığıydım ben. Dökülmüştüm iğne oyalarına, tığ işlerine, kanaviçelere.
Bensizlik sandığın sessizliğin kendisiydim. Bazı sabahlar erken çıktığında sokağa, şehir gürültüye katmamışken ortalığı seni gülümseten bazı bir şakıma duyardın sığırcıklardan, bazen de duymaz zihin seslerinde yok ola ola yol alırdın. Oysa başını kaldırsan o çınara, sana nağme yapan sabah sığırcığının ben olduğumu bilirdin.
Seni yolundan alıkoyduğu için ısrarla önü kesip akşam ki milli maçı anlatan berber Hüseyin’e kızmıştın. Oysa seni alıkoyduğu gideceğin yer değil az ötedeki trafik kazasıydı. Evet Hüseyin de bendim. Tutmuştum seni.
Bilemezdin tabi babanın mesleği yüzüğünden ilkokulu 5 ayrı yerde okumuştun. Bilemezdin. Her sene senin bir Ali arkadaşın olmuştu. Babanı bahane etmiştim de o beş ilden beş Ali olmuştum sana. Ali’ler bendim. Ve bir Ali seni seneler sonra reflün’den kurtarmış, bir başka Ali seni Hacı Bektaş ile tanıştırmıştı. Ya arabanı vuran Ali. Evet o da bendim. Senin tapu dairesindeki işini çözdüren adamı bulan Ali de.
Yaşı büyücek, boyu kısacık kestanecinin çığırtısıydım da senin eline kestane vermiştim. Hem kestaneydim, hem kestaneci, hem sendim, hem ben.

Hastanedeki umutlu gözlerin yaşıydım, cenazedeki küskün yaşlardım. Sahnenin tozu, kahkahaların nefesiydim.
Yılın ilk karı düşerken; söylenerek çıktığın sokakta burnuna dokunan, yanağına konan kar tanesiydim. Tenine karışıp bir olmaya uğraşırken atkınla sildiğin. Bendim o kristal oysa ki. Her an seninle hasbıhal olmaya çalışan.
Bisikletten düşmüştü 8,10 yaşlarındaki kız evlat. Dizi kanamış ama gülmeye devam etmişti de evhamlı sen koşarak vesvese ile varmıştın yanına. Kocaman mavi gözlerinden sana bakandım. “Ay sonunda benim de dizim yara olacak” diyen ironik neşeli ses de bendim. Senden şaşkınlıkla kızı dinleyen de ben.
Ellerindeki makine yağını arındıramadığı için doklardan yorgun ve hırpani kıyafetiyle çıkıp metroda yanına oturmuştu ya o tersane işçisi. Sen ellerine bakmış, üstünü incelemiş ve istemsizce aranı açmıştın. Adam nice sonra cebinden bir cep boyu “İvan İlyiç’in ölümü” kitabını çıkarıp okumaya başlamıştı da hiç Tolstoy okumadığın için kendinden utanmış ve kendine kızmıştın ya yargın için. O emek bendim. O ellerin kiriydim ben. Sana elden çıkmayan makine yağıyla gelmiştim.
Portakalda vitamindim ben, arı’nın ayağındaki polen, bulutun dokusuydum. Ladinlerin yeşili, akçaağaçların alazı, günlüklerin kokusuydum. Duyamadığın, göremediğin.
Bazı aklını başından alırdı ya sokakta nergis kokusu çingenelerin kucağında. Burnuna yüreğine değen o koku bendim. Sen keyf et diye.
Katil balina da bendim keyifle sevimli fokları yutan. Fok da bendim, sevimli penguenlerle beslenen. Adı kuş olup uçamayan ben penguen, senin sofralarında ki karidesin en büyük ortağıydım.
Senin paranı alıp, sırra kadem basan ve hesapta evine şahane bir dolap yapacak usta vardı ya. İnanmazsın o da bendim. O parayı almam lazımdı senden ve o adamın yok oluşuydu bir başkasının karnını doyuran.
Kucaklaşan o çifte biraz da imrenerek bakmıştın ya sızlamıştı kalbin hasretle. Sızındım senin. Özlemindim.
Hasrettin ya bana da ben her yerdeydim oysa ki.
Ben sendim.




Yorumlar